Kedili Medili Bir Yazı

Herkese kocaman bir merhaba! Size Valencia'da bol güneşli, çılgın sıcaklı bir günde yazıyorum. Yazmak için illa ki bir yerlere mi gitmelisin Arzu, diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet, gitmeliyim. Artık memlekette yazamaz oldum. Durduğum, kaldığım yerlerde kendime zamanı yettirememe gibi bir problemim oluştu son zamanlarda. Elle tutulur hiç bir şey yapmıyor olmama rağmen zamanım yetmiyor. Çünkü boş zamanlarımın yüzde 80'ini (rakamı olabildiğince masumlaştırarak yazdım) uyumaya harcıyorum. Çünkü gelmiş geçmiş en yorgun, en bitkin zamanlarımı yaşıyorum. 12 saat uyuduğum günün sabahında bile dinlenmiş hissetmiyorum. Gün boyu tek düşündüğüm şey, gece uyuyacağım (daha doğrusu uyuyamayacağım) uyku oluyor. Kaç saat uyuyacağımı hesaplayıp üzüldüğüm koskaca bir iki hafta geçirdim. Ve sanırım bu iki haftalık süre, bu zamana kadar biriktirmiş olduğum yorgunluklarımın üzerine eklenince sonuç bu oldu. Uykulu gözlerle yaşayan, dokunsan ağlayacak, sonra da bir güzel uyuyacak olan bir Arzu… Sürekli bir şekilde gece 3'te, 2'de, ve nihayet 1'de kalkıp işe gide gele güneş görmediğimi ve gece uykusu uyumadığımı fark ettim. Ve açıkçası ciddi anlamda kendime üzülmeye başladım. Uyku işte… Çek perdeleri, karart odaları, uyu gündüz de diyebilirsiniz. Demesi kolay. Yapması da kolay. Nitekim o yorgunlukla, bir süre sonra oturduğunuz koltukta dahi uyuyabilir hale geliyorsunuz zaten. Ama işin sağlık boyutu olduğu bir gerçek. O yüzden az önce ''diyebilirsiniz'' dediğim o cümleyi, demeyin arkadaşlar. Sinirlerim zıplıyor duyunca. Her neyse. Son iki gündür derin ve uzun gece uykusu uyuyabiliyorum. Çünkü Valencia'dayım. Mutluyum ve yaşadığımı hissediyorum. Ne zaman ki nefes aldığımı fark edebilecek bir boşluğum ve enerjim olsa bloga geldiğim gibi, işte şimdi yine buradayım. Konuşmayalı uzun zaman olduğu için biraz uzunca yazasım var. Bahsetmek istediğim ise, Fındık kedim!
Yeniden ''İlham Kedisi'' olmamı sağlayabilecek kedime kavuştum! Ben İstanbul'a taşındığımdan beri, yani iki yıldır annemler bakıyordu ona. İlk fırsatta yanıma alacağımı onlar da, Fındık da biliyordu tabii. Ve nihayet o gün geldiğinde, onu, stres nedir bilmeyen şehir Kuşadası'ndan alıp, stresin her köşe başında kol gezdiği şehir İstanbul'a getirdim. Ailemde uçağa binmemiş hiç bir kimseyi bırakmayacağıma and içtiğim için, Fındık da uçak yolculuğundan nasibini aldı. Kedi ile uçak yolculuğu nasıl olur, prosedürler nedir biraz bundan bahsedeyim size. İnanın zor bir tarafı yok. Biletinizi aldığınızda, ilk iş olarak ilgili havayolunun çağrı merkezini arayarak kabin içinde kedinizi taşıyacağınızın bilgisini vermeniz gerekiyor. Bunu uçuşa en geç 24 saat kalana kadar yapmalısınız. Ancak, bir uçuşa kabul edilecek kedi ve köpek sayıları uçak tiplerine göre değişebildiğinden dolayı, ne kadar erken rezervasyon yaparsanız evcil hayvanınızın uçuşa kabulu o kadar garanti olur. Çağrı merkezi size kabine kabul ettikleri evcil hayvan kabının ölçülerini söylüyor ve evcil hayvanınızın kabı ile beraber tartıldığında 8 kg'ı geçmediğinden emin olmanızı istiyor. Biz gelirken Atlas Global ile uçtuk. Zaten kargoda hayvan taşımıyorlar. Kabin içinde taşınan evcil hayvan için de sabit 20 TL ücret istiyorlar ve bunu check-in esnasında ödüyorsunuz. Bunun dışında Fındıkcığıma veterinerimizden Pet Pasaportu çıkardık.Havalı ismine bakmayın. Bu aslında bir aşı kartı. Tüm aşılarının tam ve yeni olduğuna dair bu kartı uçuş öncesi göstermeniz beklenebilir. Ben ne olur ne olmaz diye, veterinerden bu kedicik uçabilir diye bir yazı da aldım. Hiç gerekmedi, o ayrı. İzmir'den İstanbul'a uçacağımız için uçuş süresi de kısaydı. Bu da kedim ve benim adıma işleri biraz daha kolaylaştırıyordu. O yüzden kedimi narkoz ile uyuşturmak istemedim. Fındık Kuşadası'ndan İzmir'e kadarki araba yolculuğumuzda hiç gık etmedi. Sakince durdu. Arada bir kutusundan başını çıkarıp etrafı görmek istedi, o kadar. Havalimanına geldiğimizde de hala sessizdi. Uzun süren bu sakinliği, sessizliği beni tedirgin ediyordu aslında. Tuvalet ihtiyacı olursa diye kabına köpek tuvalet eğitiminde kullanılan örtü gibi pedlerden sermiştim. Şu an için görünürde böyle bir durum da yoktu. Fındık çiçek olmuş, kısık gözleriyle kabında oturuyordu. Uçağa geçmeden önce iki kere güvenlik kontrolünden geçmemiz gerekiyordu. Kediyi kabı ile birlikte x-ray'den geçirmek gibi birşey yok, merak etmeyin. Kutuyu boş hali ile banttan geçirirken, siz de kediniz kucağınızda kontrol kapısında geçiyorsunuz. Ama bu yazdığım kadar kolay olmuyor. Fındık'ın beni tedirgin eden sessizliği tevekkeli değilmiş. Evlatcığım korkudan sesini çıkarmaz olmuş. Valizleri kontrol noktasında bantlara atarken çıkan sesler, insan kalabalığı da onu iyice gerdi. Son olarak kucağıma almak için kabını açtığımda ben onu almayayım diye en dibe kadar gitmişti. Zorla kucağıma aldığımda kedim korkudan kuş kadar kalmış gibiydi. Tir tir titriyordu ve bana sımsıkı yapışmıştı. Ben ya kaçarsa diye korkarken, aynı korkuyu onun da benim için yaşadığını böylece fark ettim. İkinci kontrol noktasında da aynı korku dolu anlar tekrarlandı. Gerçekten çok çok çok üzüldüm onu böyle görünce. Narkozun tehlikesinden korktuğum için böyle bir yola başvurmamıştım. Ama yapsam daha mı rahat edecekti, gerçekten hala emin değilim. Her neyse en son uçağa bindiğimizde artık iyice keyifsizdi. Sürekli onunla ilgilendim, sevdim, öptüm. Çünkü ateşi çıkmıştı ve nefes alış verişi daha belirgin ve hızlıydı. Eve varana kadar akla karayı seçtim gerçekten. Ödlek kedime benim yüzümden birşey olacak diye benim de ayrıca ödüm koptu. Vardıktan sonra, yeni evine alışması maksimum yarım saat sürdü. Ve sonrasında ayakucumda böyle şaşkın ve mutluydu, nihayet…
İki haftadır Fındık'lı bir yaşam sürüyorum. Ve eve gelişlerimin bir heyecanı, bir mutluluğu var onun sayesinde. Bir de veled-i kedi benimle uyumayı çok seviyor. Hayatımda gördüğüm en yumuşak yastık. Bir de titreşimli, mırıltılı bir yastık. Mmmh! Bir de şöyle bir Fındık etkisi oluştu hayatımda. Onu bırakıp, evden ayrılmak istemiyorum. Mecburen yapıyorum, ama hiç içime sinmiyor. Sürekli onu düşünüyorum. Ona zarar verebilecek şeyleri yok etmeden evin kapısını onun üzerine kapatamıyorum. Eve döndüğüm zamanlarda da, daha kapıyı açmadan sesini duyabilmek için pür dikkat kesiliyorum. Her seferinde de beni özleyen, ben geldim diye ayaklarıma dolanan Fındık kedimi bulunca onu bırakıp gittiğime daha bir pişman oluyorum. Ama insanoğlu işte. Durmuyor durduğu yerde, şu iki bacaklı yaratıklar. Bakın yine, Valencia'dayım. Hani telefonlaşabilsek kedimle, veya ne bileyim Skype falan yapsak herşey daha kolay olacak ama, işte…
Ben kedime kavuştum, darısı başta Bayan Silvia olmak üzere tüm ayrı düşmüş kediseverlerin başına. Şimdilik bu kadar. Daha sık gelebilmeyi umuyorum. Çünkü blogumu çok özlüyorum. Sevgiler, İlham Kedisi

Yorumlar

  1. Oyyyyyiiiiii ne guzel bir yazi olmus. Merak ettigim bir kac soruya bile coktan cevap buldum yazida. Iyi dileklerini gonulden aliyorum. Cocugumu asiri ozledim. 1 ayimiz kaldi. Butun evraklari tamamlanmis. Yakinda insallah yurtdisina cikisla ilgili bilgilerin de oldugu, Berlin`den kedili bir yazi da ben yazacagim. Kendinize iyi bakin lutfen. Findikcigima sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Gercekten onlardan ayrı kalmak cok zor oluyor, evlat gibi surekli aklında. Acaba ne yaptı birsey oldumu diye hep bir tedirginlik icerisinde oluyorsun.

    YanıtlaSil
  3. İnsanın aklı hep evde kalıyor evet. Ta ki onun yanına bir başka arkadaş alana kadar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2 sene önce yazdığın yorumu bugün gördüm Deniz :) Muhtemelen senin yorumun ile çok yakın bir zamandı. Çok geçmeden bir de Alberto'muz oldu :)

      Sil
    2. ne 2'si hatta 4 sene önce!

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar